Yüce Allah’ın aileye bahşettiği sevgi ve rahmetin çeşitli unsurlarla beslenmesi gerekir. Bunların ilki,
sevginin ilahî boyutudur. Zira nikâh Allah’ın doğrudan şahidi olduğu bir akittir. Öyle olduğu içindir ki eşler
bu sevgi bağının ilahî boyutunu kaybettikleri zaman sevgi, sadece fiziksel bir cazibeye indirgenmiş olur ki
o da geçicidir. Dolayısıyla ailede sevgiyi kalıcı kılan birinci husus, ilahî ve manevî boyuttur. İkincisi, Resûl-i
Ekrem’in (sav) Hz. Hatice validemiz ile dostluk, arkadaşlık, paylaşma, rahmet ve meveddet üzerine; onun
vefatından sonra Hz. Aişe ile sevgi, ilgi ve bilgi üzerine inşa ettiği örnek aile hayatıdır. Onun çağlar
üstü örnekliğidir. Nitekim bu örneklik, hem Anadolu’da hem de Hint yarımadasında üç büyük şahsiyetin
örnekliği de eklenerek geleneksel nikâh duasındaki yerini almıştır: “Allah’ım! Bu anlaşmayı (nikâhı)
bereketli ve mübarek kıl. Yeni evlenen çifti ülfet, muhabbet ve bağlılık duygularıyla kaynaştır. Aralarına
nefret, fitne ve ayrılığın girmesine izin verme. Tıpkı Âdem ile Havva’yı; Muhammed (sav) ile Haticetü’l-
Kübra’yı ve Ali ile Fatımatü’z-Zehra’yı kaynaştırdığı gibi. Ailede sevgiyi kalıcı kılan üçüncü husus, ilimdir.
Bu hem bütün aile fertlerinin kendi vazifelerini bilmeleri hem de ailenin bir bilgi yuvasına dönüşmesi
açısından çok önemlidir. Sevgiyi ayakta tutacak son husus ise ihsandır. Sevgi, adaletle değil, adaletin
de fevkinde olan ihsan ile, diğerkâmlık ve fedakârlık ile ayakta durur. Elbette bu tek taraflı bir fedakârlık
değildir. Ailedeki herkes, özellikle de eşler, tıpkı Sevgili Peygamberimizin (sav) ailesinde olduğu gibi
kendisinden çok karşısındakini düşündüğünde ilahî rahmet tecelli eder ve meveddet kalıcı olur.
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkanı
Broşür için tıklayınız...